Yağmur yağarken ben çoktan şehiriçi servisine binmiş hastaneye varmıştım bile.Çok uzun bir süredir hastaneye gitmemiştim.Gitmek de istemem zaten,hazetmem.Hiç de sevmem doktorla falan görüşmeyi.Ama farkettim ki bir nezihlik gelmiş hastaneye.Poliklinik kısmı çok değişmiş.Koltuklar yenilenmiş.Her bölüm kapısında dijital ekranlar."Aaaa dedim"içimden"Sıkılacak gibi değil"Neyse yeni başlayan sisteme ben de dahil oldum ve Hasta Tanıtım Kartıma sahip oldum.Artık bu kartla giriş yapacakmışız hastaneye.Görüşmek istediğiniz doktorun kapısında ki dijital ekranın altında okutuyorsunuz kartınızı.Hangi numarayı aldığınızı,içeride ki hastayı,beklemedekileri görebiliyorsunuz.O kadar keyifli geldi ki bana.Hengame yok bir kere.Herkes işini biliyor.Çok konuşan yok,çok soran yok.Herşey net.Oturdum koltuğuma ve çantamdan ne olur ne olmaz diye yanıma aldığım kitabımı çıkardım.
Bu,en son diplomam için Çanakkale'ye gidişimde aldığım 2 kitaptan biriydi.Mektuplar şeklinde yazılmış kitaba başladım hemen,hatta bir ara yanıma oturan orta yaşlı bir hanım da merakla kitabı benle okudu.Ben de ses etmedim;)İyi ki almışım kitabı.Sıramı beklerken 45 sayfa falan okudum.İyi oldu.Etrafa manasızca bakmaktan kurtuldum böylece.Kitapla ilgili detaylara buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.Sonra sıram geldi.Doktorla görüştüm.Çıkışta artık şöyle düşünüyordum.SSK pirimlerini boşa ödüyoruz:(İçeride ki ne kadar zerafetli bir beye de benzese sistemde var birşey.O ne bana,ne diğerlerine yeterince bilgi vermiyor.Veremiyor.Ya da vermek istemiyor.Şiddetli bel ağrılarım 2-3 haftadır hayatımın akışını değiştirdi adeta.Uzun süre oturamıyorum.Uzun süre ayakta da kalamıyorum.Sabahları acılarla kalkıyorum yatağımdan.Hatta acılarla uykularım bölünüyor.Allahtan korktuğum gibi çıkmadı çok şükür.Gerçi ne olduğuyla ilgili maalesef detaylı birşey öğrenememesem de yine de sevindiriciydi.Muayenem kısacıktı.Doktor diz kapaklarıma,sırtıma,belime o meşhur çekiciyle;)vurdu o kadar.Aslına bakarsanız ben sordum,doktor bana bir kelimelik cevaplar verdi.
-Bel fıtığı falan değil di mi?
-Yok.
-:)
-Sürekli oturuyorum da işte.Var di mi etkisi(Hani bilmiyorum ya ben bunun sakıncalarını;ama maksat bir,iki kelam laf almak adamın ağzından)
-Var.Evet...
Ama bana uzatılan ne bir egzersiz programı ne de izah edilen bir durum var.Bu arada benden sonraki hasta alınıyor bile içeriye.Aslında bel fıtığı değilmiş ya uçuyorum sevinçten.Sonra egzersiz dedi bana ama e ben ne yapacağım ki diye söyleniyorum içten içe.Allahtan spor hocası var bizim evde;)O bana bel kaslarını güçlendirici bir program hazırlayacak.Sonra diyorum ki Ahmet'e:"Çok gereksiz bu sigorta falan.Valla.Devlet kesmesin benden bu farkı özele gideyim ben de ne var.Nasıl olsa adamlar bıkkın."Sinir oluyoruz ikimizde.Ne oluyor.Birtek kas gevşetici ve ağrı kesicimi indirimli alıyorum.Budur.İşte tüm kazancım şimdilik bu.
Ve ağrım geçsin diye dua etmeye başladım bile.İlaçlara hiç itibarım yok da...
Bu keki eve gelince pişirmedim elbet.Yok artık bu kadarda değil.Anneme hayırlı yolculuk demeye gelenlere pişirdiğim keklerinden biri bu.Arşivden;)Biraz dinlenmek istiyorum bu aralar.Ne kadar becerebilirim bunu bilmiyorum ama biraz pişirmek,kaplamak,yoğurmak istemiyorum.Mazur görünüz.









Önce bir miktar süt ile nişasta inceltilir.P
Pürüzsüz bir kıvama getirilir.
Vanilya hariç tüm malzemeler tercihen kalın tabanlı bir tencerede ve orta ateşte sürekli karıştırarak muhallebi kıvamına gelene kadar pişirilir.Ocaktan alınıp vanilyası eklenir.Karıştırılır.
Ateşe dayanıklı fırın tepsisine muhallebiden 3-4 kaşık alınıp ocakta çevire çevire bu malzeme yakılır.
Üzerine muhallebisi dökülüp en az5-6 saat buzdolabında bekletilir.Dilimleyip ters çevrilerek servis edilir
İlk şeker hamurlu pasta yapma isteği içime düştüğünde,Zuhal sağolsun çok yardımcı olmuştu bana.Sordum,cevapladı.Yazdım,cevapladı.Ama jelatini değil toz bulmak;yaprağını bile bulamamış bir bedbaht olarak,en uygun ikamesinin tart jölesi olabileceğini düşündüm ve hiç hesaba katmadığım pudra şekeri kalınlığının acısını,şeker hamuru yoğurmaktan patlayan parmaklarımla çektim.Pudra şekeri kalın gelmiş,tart jölesi jelatinle aynı işi görmemiş ve hamur asla toplanamayan kıyır kıyır,paramparça birşey olmuştu.Elimde 200gr.kadar hazır şeker hamuru vardı.O hamura benim olmayan hamurumu az az yedirerek gramajı arttırdım ve yanları kaplanamayan bu pastamı yaptım ilk kez.Etrafının açıklığını hamuru rendeleyerek kapattım ama yılmadım.Gururla sunarım...
Bir kadının boynunda,asaletle salınan bir dizi inci;bir başka kadın için hayal dünyası kapılarını aralayabilir mi?Boynunda zerafetle ve bir su gibi berrak ve sizin onla ilgili hayaller kuracağınızdan bihaber ışıldarken herbiri ,o kadının adını duyduğunuzda aklınızın hiç de dikkate almadığınız kıvrımlarında şaha kalkmaya meyilli durabilir mi?Aralayabilir ve durabilir arkadaşlar.Tüm güzellikler de zaten bu aşamada başlamıyor mu?Bende başlıyor.....
Ve o kırık aşk öyküsünün bir tek karesi de....

Resim defterimin neredeyse tüm yaprakları buna benzer manzaralarla dolardı benim.İlla çok uzaklardan gelen bir ırmak,üzerinde bir köprü,çayır çimen hatta her ne kadar burada yoksa da dumanı tüten bir ev.A aaa bir de çeşme yapardım hep.Bak onu unutmuşum:(
Annemiz,kızımın adı Doğa.Doğa temalı bir pasta olsun deyince aklıma hemen çocukluğumun resim defterleri geldi ve tabii ki o manzaralarım.Ben de şeker hamuru ve hamura hakimiyetim yettiği oranda modellemeyi yapmaya çalıştım.Detayları diğer pastalarımı anlatırken anlatmayı düşünüyorum....
İlk kez bir pastamı kreşe götürdüm.

Ben en çok bu tabureleri sevdim.Hatta resmi gören bir arkadaşım"Aaaa ne güzel modellemişin bu tabureleri"deyince şeker hamurundan yapılmış modellemelere çok benzediğini farkettim.İlahi!!
Bu minyatür lavabolarda pek cici.Bayıldım....
Delikanlı kahverengi takım elbisesini giyiverdi....
Gelin hanım kara saçlarına ak duvağını....Kırmızı güller tutuşturdular eline,bahçeden koparılmış tazecik.Saçlarını ardına toplayıverdiler ama ne toplamak.Tek tek saç tellerini nezaketle taradılar ve ardına inci bir toka...
Yanyana geldiklerinde öyle mutluydular ki.Elele tutuşmanın ayıp kaçtığı o günlerin sevdası daha güzel yaşanamazdı.
Herkes birbirine hep dün gece ki gibi güzel baksa.Ya da ben öyle bakıp gördümse eğer hep öyle güzel bakabilsem etrafa.Hep böyle gülsek,katılasıya.Ben saat gece yarısını göstermeye yakın espriler patlatacak kadar dipçik olabilsem.Yeşim bana söylense yine."Eşşek Hülya!!Niye pastanızı yazarken benim sizi aradığımı,azimle kurabiyelerimi burduğumu yazmadın sayfanda"dese.Ben de "Körün istediği bir göz Allah verdi iki göz hesabı"konuyu buraya ne alaka usulünden bağlayabilecek kadar cevher;) yüklü olduğumu bu satırlarla paylaşabilecek o gücü hep bulabilsem kendimde.Sırf canım'ın gönlü olsun diye...Arabaya binerken topuklu afilli pabuçlarımın isyan edişinden Sürahi Hn.gibi yürüsem ve yine katıla katıla gülsek.Yarı pastacım Dilek;tüm asaletiyle arabanın arka koltuğuna binerken ben cengaver bir koruma edasıyla onun kapısını kapatsam.Ardından espriyi.Ve 3 kokoş kadın arabada katıla katıla yolları katetsek.Hep.Her daim....
Herşey ama herşey o mutlu olsun diyeydi....Herkes kendinden birşey kattı...Hesapsız kitapsız...
Masamız 23 yıl gibiydi.Upuzun......Tatlısı,tuzlusu,ekşisi,acısıyla.......
Ve hayat...

Dün 19 00 sularında labaratuvara çevirdiğimiz benim evin mutfağında inanılmaz organize çalıştık.Hatta söylemeye ne hacet bakışlarla anlaştık büyük bir aşkla.O pişirdi ben yıkadım,ben kremaladım o ardımı topladı.Ne aşk ama!
Azimle ve büyük bir hünerle açılan hamurlar....
Son anda karar verdiğimiz ekstra sürpriz pastanın modellemesi derken....

Utku 1 saat kadar öncesi pastasına kavuşunca ve hatta buzdolabının kapısını açıp önünde oturmaya başlayınca yarını beklememe gerek yok dedim kendi kendime.Utku 11 yaşını
Futbolcu milleti zordur;)E ekmeğini bu işten kazanan bir eşe sahipseniz ne demek istediğim anlaşılır;)